Hayat aslında bir yoldur, yoldayız her dem. İstesekte istemesekte yürümek zorunda olduğumuz, durakları olan ama duraklarında da yürüdüğümüz bir yol. Ana rahminden verilen startla başladığımız bu yolculuğun elbette bir de sonu vardır.Hani aşık Veysel ne güzel demiş "iki kapılı bir han" gerçektende öyle. İki kapılı bir handa yürüyoruz gündüz gece... Başlangıç kapısı doğum bitişi ise ölüm olan bir yolculuk. Ve bu yolculukta geriye dönmek yasak yani imkansız.
İnsan bu yolda yürürken başına türlü türlü olaylar ve durumlar gelir. Sever sevilir, kızar barışır, yüreği burkulur bazen yürek burkar, Duyguları kah tavan yapar kah tabanda sürünür. Bu durumların bazısı artıdır bazısı eksi...Peki bunu nasıl anlayalım ki?
Sevmek güzeldir ama Allah için sevmek, kızmak güzeldir ama Allah için kızmak, üzülmek güzel ama Allah için üzülmek vs... tüm fiillerin başında Allah'ın (c.c) rızası olmalıdır.Ölçü budur.
İnsan bu yolda bazen kaza yapar, bazen sendeler bazende düşer.Artıları ve eksileriyle bir hayat yaşayıp gider. Önemli olan hayat nihayete erdiği zaman artıların çok gelmesi "mizan"ın sağ kefesinin ağır basması.
İnsan bu yolda başı boş olmadığı gibi karşısında da düşmanları yok değildir.Yolda kurulu tuzaklarda cabası...Peki kimdir bu düşmanlar? Şeytan ve nefis.Büyükler buna dünya sevgisini yani dünyayı kalbe koymayı da eklemişlerdir. Zaten nefisle şeytan amcaoğlu imiş, işbirlikçiler. Şeytan dışarıdan kapıyı tıklatır nefis buyur amcaoğlu derse durum tehlike arz eder. Yok eğer hadi ordan kör şeytan derse insan kazanırmış.Yoldaki tuzaklarıda şeytan kurarmış, Çünkü Allah'tan mühlet almış.Bizimde imtihanımızmış.
İşte insan bu düşmanlara ve tuzaklara rağmen yola çıkış gayesini yani yaratılış gayesini unutmaması gerekiyor. Ama ne yazık ki çoğu zaman unutabiliyoruz. Peki bizim yola çıkış gayemiz nedir? ne demişler "yoldan maksat varmaktır yâre". Mecnunun çölü geçmesi, Ferhat'ın dağı delmesi hepsi yârdandır, yare ulaşmak içindir. Burada çölde, dağda nefis ve şeytanın insana kulluk yolculuğunda karşına çıkaran engeldir, hiledir.Yola çıkış gayesi ise kulluk yaparak kul olmaktır.Ayet-i Kerime de buyrulduğu üzere "ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." Ölçü kur'an ve Sünnettir.Bu yolda karşımıza çıkan kur'an ve sünnete uygunsa doğrudur, yoksa nefis ve şeytanın oyunudur yapılmaz, Allah'a sığınılır.
İnsan bu yolda bu düşmanlara ve hilelere karşı çok zayıftır, savunmasızdır. Bir desteğe mutlaka muhtaçtır. İşin ehli bir rehbere, doktora ya da bir kaptana ihtiyacı vardır.Bu yolda daha önce yürümüş yoldaki hilelere aşina, ehili sünnet vel cemaat olan bir kaptan.En anlaşılır şekilde bir Mürşid-i Kâmil.
Mürşid-i kamiller manevi doktorlardır.İnsanın dünya yolculuğu esnasında yakalandığı hastalıkları tedavi ederler Allah'ın izniyle. Elinden tutup uymak güzeldir ama tedavinin olması için verdikleri reçeteye uyulması gerekir.
Mürşidi kamiller insanın doğumla çıktığı bu yolda düşerse kaldırır, hasta olursa tedavi eder, yürüyemezse sırtına alır.Yola çıkış gayesini hatırlar.Ama iş bir mürşid bulup ona Hz.İsmail (a.s) gibi teslim olabilmektedir.
Abdurrahim Karakoç ne güzel demiş:
Yollar uzun, yollar ince,
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol ismailce,
Bıçak senden incinmesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder